Saturday, April 14, 2007

Festival Günlüğü - Yeter ki babam mutlu olsun.


The Art of Crying (Ağlama Sanatı)
Yarışma bölümünün en iyilerinden birisiydi kesinlikle. Çok hassas ve ciddi konuları oldukça olgun bir şekilde mizahı da yedirerek anlatması şüphesiz filmin en büyük meziyeti. Kuzey Avrupa filmlerinin o kendine has sıcaklığı bu filmde de vardı. Karakterler tamamen yerine oturuyor ve durumlar oldukça yeterli bir şekilde anlatılıyordu. Bu filmi izlerken bir an tüyleriniz diken diken olup hemen ardından da kahkahayı basabilirsiniz. Öyle yaratıcı ve öyle ilginç bir film. Üstelik öykünün gidişi de kesinlikle kurallarla sınırlandırmamış ve bir sonraki sahnede ne olduğunu çözemiyordunuz. Bu festivalin en büyük keşiflerinden birisi yönetmen Peter Schonau Fog'un daha ilk filmi olması ise ayrı bir güzellik katıyor. Kesinlikle çok başarılıydı. Altın Lale olmasa bile seyirci ödülünü alma olasılığı yüksek.


Lady Chatterley
D.H. Lawrence'ın bu kitabını okumamıştım. Hatta birkaç farklı versiyonu olduğunu bile bilmiyordum. Neyse yarışma bölümünde "Ağlama Sanatı"nı ikinci sıraya atma nedenim bu filmdir. Kesinlikle olağanüstüydü. 3 saate yaklaşan süresine rağmen resmen beni kendisine esir etti. Aristokrat Bayan Chatterley'nin kendisi için çalışan bir avcıyla yaşadığı yasak aşk çok iyi, açık ve cesur bir dille anlatılmış. İlişkinin her aşaması gayet net bir şekilde ortada ve kadın yönetmen Pascale Ferran ana karakterlerin ruhlarını ve olayın o naifliğini mükemmel bir şekilde yakalamış. Aslında içerik olarak özellikle "Ağlama Sanatı"nın yanında yenilikçi değil aksine klasik bir tavrı var. Ama bir filmin çok iyi olması için ille de çok yeni şeyler anlatmasına gerek yok. (Yine de düz bir uyarlama olduğunu söylemek yanlış olur. Aralardaki yazılar ve üstsesler akıllıcaydı. Hele bir mektup sahnesi vardı ki direk François Truffaut gibiydi) Mükemmel. (Bu arada jüriden birkaç kişi film boyunca dışarı çıkıp tekrar girdiler. Bu da ödül için iyi bir işaret değil) Bu arada başroldeki Marina Hands olağanüstü bir performans sergiliyor.


Delirious (Delicesine)
Yarışma bölümünün bir başka gözdesi Tom DiCillo'nun filmi bende hafif bir hayal kırıklığı yarattı. İlk başta gayet birşeyler vaat eden yapısına rağmen bir süre sonra hiç de çekici olmayan klasik yollara girmesinden memnun kalmadım. Film kesinlikle çok eğlendiriyordu. Steve Buscemi paparazzi olmayı bir türlü kabullenemeyen Les karakteriyle çok iyiydi. Ama bence filmin yıldızı Michael Pitt'di. Bu adamda gerçekten iş var. Evsiz Toby rolünde kusursuz bir iş çıkarmış. Ama dediğim gibi özellikle filmin ikinci yarısı geçmek bilmedi benim için. Yalnız filmi sevenlerin de çok olduğunu biliyorum. Seyirci ödülünü alma şansı var. Maalesef jüriyle aynı seansta izlemediğim için asıl havayı bilmiyorum. Ama ödül falan alırsa hakettiğini düşünmüyorum.



La Stelle Che Non C'é (Kayıp Yıldız)
Önceki filmi "Le Chiavi di Casa"yı da festivalde yarışırken izlediğimiz Gianni Amelio'nun yeni filmi bir nevi "Lost in Translation"ın Çin şubesi gibi. Ancak çok farklı ve filmlerde görmeye alışmadığımız derecede mekanik bir neden söz konusu. Film hakkında çok iyi şeyler duymamıştım ama ben bu filmden gayet memnun kaldım. Bir kere normalde yerden yere vuracağımız bir durum söz konusu. Ana karakter hakkında neredeyse hiç birşey bilmiyoruz. Ama bu durum başka filmlerde olduğu kadar rahatsız edici değil, çünkü bu bir anlamda karakterin de özelliği olup çıkıyor ve işi daha da ilginç kılıyor. Filmin en büyük handikapı arada Çin'de sergilediği manzaralarda didaktikliğin suyunu çıkarmaya yakınlaşması. Mesela "Durgun Yaşam"ın yarattığı içten tabloları burada göremedik. Onun dışında benzettiğim "Lost in Translation" kadar samimi ve etkileyici. Ayrıca başroldeki Sergio Castellitto'nun performansından da özel olarak bahsetmek isterim.

The Art of Crying (Ağlama Sanatı) - 4,5/5
Lady Chatterley - 4,5/5
Delirious (Delicesine) - 2,5/5
La Stelle Che Non C'é (Kayıp Yıldız) - 3/5

No comments: