Indigénes (İsimsiz Kahramanlar)
İngilizce adı "Days of Glory" olan bu filme haddinden fazlaca bayıldım. İnsan hakları bölümünde gösterilen film aynı zamanda Cezayir'i temsilen bu sene "Yabancı Film" kategorisinde Oscar'a aday olmuş, geçen seneki Cannes Film Festivali'nde de ana oyuncu kadrosunun tamamına birden 'en iyi aktör' ödülü kazandırmıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Fransa'nın sömürgelerinden topladığı, ve Fransızların 'marsık' dediği bir avuç askerin hem düşmanlarla hem de Fransız önyargısıyla savaştığı film. Bir savaş draması olarak son derece gerçekçi ve etkileyici. Ana karakterlerin tamamının oldukça empatik & sempatik olmaları ile birlikte filmin büyük bir avantajı Fransızlara da aşırı bir biçimde saldırmıyor olması. Bu hem karakterlerin durumunu güçlendiriyor hem de filmi daha etkileyici kılıyor. Gayet ana akım olmasına rağmen son derece etkileyici olmayı başaran film, bugün gösterildiği seansta seyirci tarafından alkış aldı ve benim gibi pek çok kişinin de gözlerinin dolması, hatta doğruyu söyleyeyim, ağlamasına neden oldu. Her yönden sinefilin beğenebileceğin bir çalışma. Bu saatten sonra vizyona girer mi bilmiyorum ama bulup izlemeye çalışın derim ben.
L'Héritage (Miras)
Bu sene ilk filmi 13 (Tzameti) ile izlediğimiz Gürcü yönetmen Gela Babluani, bu sefer usta sinemacı, babası Temur Babluani ile birlikte kamera arkasına geçmiş ve kendisini Gürcistan dağlarına atmış. Miras'ın belirli bir zevk verdiğini inkar edemem. Oldukça güçlü ve hoş bir fikirden yola çıkan film maalesef bu fikri kanlı canlı bir filme dönüştüremiyor. Özellikle sonundaki o duruşundan oldukça etkilendim. Gerçi Babluani'ler gayet de kısa bir film (76 dk.) yapmışlar ama yine de filmin bize verdikleri ile karşılaştırınca bu bile uzun kaçıyor. Diğer yandan ise şunu belirteyim, filmin kendine has, belki biraz Rus sinemasına kayan mütevazı anlatımı şüphesiz ki bir artı. Kesinlikle izlediğim için çok memnunum ama keşke daha da bir şeyler görebilseydik.
Summer Palace (Yaz Sarayı)
Geçtiğimiz sene Cannes'da Altın Palmiye için yarışan "Yaz Sarayı", bizim bildiğimiz 68 kuşağı olaylarının Çin'de aslen 80'lerde yer aldığını gösteriyor bir bakıma. Bu oldukça ilginç bir tablo tabii ki. Son zamanlarda iyice kabak çekirdeği gibi açılan Çin'in bu sürece başlarkenki sancıları ve bu sırada üniversitede okuyan kahramanlarımız arasında geçen romantik (ve ciddi dozajda cinsellik) öyküleri filmin ana ekseninde yer alıyor. Oldukça iyi performanslar sergileyen oyuncular bize özellikle merkezde yer alan karakterleri başarıyla aktarıyor. Açıkçası filmin ilk yarım saatinde çıksam mı diye düşünmeme rağmen sonrasında özellikle de ikinci bölümde öykünün aldığı hal benim hoşuma gitti. Bir şekilde bu karakterlerin hayatları boyunca yaşadıkları hezimetleri hoş bir melodramatik yapıyla sunuyordu yönetmen. Özellikle son kısımlarını ise ayrıca etkili bulduğumu söylemem gerek. Asya sinemasından hoşlananlara tavsiye edebilirim sadece. (Bu arada seks sahnelerini aşırı fazlalıkta olduğu konusunda da uyarayım)
Dry Season (Kurak Mevsim)
"Kurak Mevsim" oldukça güçlü bir film. Afrika'dan çıkmış olması zaten onu ayrı bir yere koyuyor. Zira o bölgeden çıkma filmlere pek rastlamıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda çok beğenilen Ousmane Sembene'nin Moolade'sinden sonra bu sefer daha genç bir yönetmenden daha kompakt ve kesinlikle çok da simgesel bir öykü izledik. Senaryo bağlamında baktığımızda (ve bunların sembolik yanlarını gözden kaçırdığımızda) filmin ciddi tıkanma problemleri var aslında. Bu anlamda bence Miras'ı hatırlatıyor. Hoş bir fikir, iyi göndermeler var ama uzun metrajlı bir film olarak da aksayabiliyor. Yine de etkileyici bir görsellik ve kesinlikle hoş oyuncu performanslarıyla "Kurak Mevsim" Fransız sömürgesinden çıktıktan sonra iç savaşla daha da fazla yaralar açılmış bir ülkenin bireylere indirgenmiş halde bir öyküsünü izliyoruz bir bakıma. Farklı sinema dili görmek isteyenlere tavsiye edilir.
Indigénes (İsimsiz Kahramanlar) - 4,5/5
Summer Palace (Yaz Sarayı) - 3,5/5
L'Héritage (Miras) Dry Season (Kurak Mevsim) - 3/5
Dry Season (Kurak Mevsim) - 3,5/5
No comments:
Post a Comment