Wednesday, April 04, 2007

Festival Günlüğü - Kamera arkasında kocaman bir fil var.

Gus Van Sant'in Altın Palmiyeli "Elephant"ını izlemeyenler için 2:37 oldukça yeni ve etkileyici bir film olarak gözükebilir. Ama maalesef ben odadaki o koca fili farkettim ve filmi de bu yüzden biraz tatsız biçimde izledim. Bana iki filmin benzediği (hatta 'daha kötü bir Elephant' tabiri kullanılmıştı) söylenmişti. Ama benzerliğin öyküden çok öykü anlatımı ve biçim açısından olduğunu öğrendiğimde hafiften suratım asıldı açıkçası.
Elbette bu yapıyı lise koridorlarında kullanma Gus Van Sant'in tekelinde değil, başkaları da yapabilir. Mesela ben hiçbir zaman Paul Thomas AndersonRobert Altman taklitçiliği yapmakla suçlayanlardan da değilimdir yani herkes istediği şeyi kendisine göre uygulayabilir. Ama ne yazık ki yönetmen Murali K. Thalluri uygulama boyutuna gelememiş biçimsel olarak. Ve bizde ayrıca Avustralya'nın bir lisesine girmemiz için de gerekli farklı materyalleri sağlayamıyor. Ama yine de buradakini bir hırsızlıktan ziyade şanssızlık olarak görüyorum. İki filmin bu aşırı benzerliği ister istemes 2:37'yi ona göre değerlendirmenize neden oluyor ve beğenmediğiniz yanlarını daha açıkça görüyorsunuz. Mesela burada çok daha fazla (ve bence bazen fazla) laf sarfediliyor. Aralardaki röportaj niteliğindeki sahnelerin çoğunluğu maalesef yapay duruyor. Ve karakterlerle ilgili belli başlı flashbackler (gay olma ve hamile kalma durumları) gerçekten gereksiz ve fazla. Yani filmin en sonu dışında herşey 2.37'de gayet tahmin edilebilir zaten. Hadi diyelim ki tahmin edemeyenler vardır. Bu kadar ayrıntılı ve uzun planlara gerek var mı?... Bence yok.
Film sonunda gerçekten sizi ters köşeye yatırıyor ve olayın gerçek bir öyküden esinlenildiğini öğrendiğim an ben de yelkenleri bir nebze olsun indirdim. Evet film gerçekten etkileyici olabiliyor. Ama tam olmamış bir sinema söz konusu. Ve siz de odadaki filin farkındaysanız izlerken tadınız kaçıyor.

2,5/5

No comments: