Wednesday, March 28, 2007

Satürn geri çekilince

Ferzan Özpetek'in yeni filmi "Bir Ömür Yetmez"in orjinal ismi başlıktaki anlamla örtüşüyor aslında. Film, her birinin kendi hayatında Satürn'ün geri çekilmesiyle (yani astrolojik anlamda işlerin kötü gitmesi demek oluyormuş.) bocalamalar ve hatta ciddi travmalarla karşılaşan bir grup arkadaş üzerine yoğunlaşıyor. Neden filme bu Türkçe ismi verdiklerini ise anlayamadım. (Müslüm Gürses'le bir ilgisi olabilir mi? acaba diye de düşündüm yani.)
Özpetek'in filmleri genelde sahip olduğu ana karakterlerin yanında zengin bir yan kadroyu da sunarlar. "Bir Ömür Yetmez"de ise biraz daha ensemble, yani takım işi bir çalışma söz konusu. Yönetmenin çoğu kişi tarafından pek bir sövülen "Kutsal Yürek"ini izlemedim ama onun dışındaki dört filmini de baya baya severim. Ancak bu sefer sinemadan pek tatmin olmuş bir şekilde ayrılamadım. Özpetek'in bu ensemble işini çok da iyi kıvıramadığını düşünüyorum. Bir kere herşeyden önce karakterler arası dağılım eşit değil ve filmin ana olay örgüsünün en çok etkilediği birey hakkında en az şeye tanık olduğumuz karakter haline geliyor. Dolayısıyla onun travmasını tam olarak yaşayamıyoruz. Bunun yanında evli çift (Cahil Periler'den sonra yine birlikte olan güzeller güzeli Margherita Buy & Stefano Accorsi) gibi o kadar da önem teşkil etmeyen bir olay örgüsünün üzerinde gereğinden fazla durulmuş gibi geldi bana. Bunun yanında Laura dışındaki diğer yan karakterlerin de o kadar iyi yansıtılamadığını düşünüyorum. Çünkü filmin artık bitimine yaklaştığınızda aslında onların da ciddi kendi hikayeleri olduğunu görüyorsunuz ammavelakin filmin sonuna kadar da çok iyi çizilemiyorlar. Eğer zaten ensemble gibi bir kaygı yok deniyorsa da tekrar ana karakter düzeyinde algıladığımız Davide'nin yeterince iyi işlenemediği tezine geri dönerim.
Yine de filmi yerden yere vurmak haksızlık olur. Özpetek'in kendine has o mizahi yaklaşımları eğlenceli bir hava katıyor. Mesela Lorenzo'nun üvey annesiyle olan sahneler ve hastane avlusundaki telefon sahneleri buna birer örnek. Ki filmin asıl duygusunu da onlar veriyor kuşkusuz. Çünkü karakterlere bağlanamadığımız sürece onların yaşadıkları dramları da yeterince ciddiye alamıyoruz. Film süresince; aşk, ölüm ve dostluk üzerine tasarlanmış pek çok güzel fikir sadece havada uçuşuyor ve ne yazık ki öykünün asıl sahiplerinin üstüne de konamıyor.
Yine de film kesinlikle o belirgin Ferzan Özpetek kokusunu taşıyor. Özpetek evrenindeki o sıcaklık ve bağlılıklar buna sinmiş. Evet belki yine yemek için toplanan bir grubun hoş birliktelikleri biraz eski bir tat veriyor ve hiç şüphesiz önceki örneklerinin yanında da zayıf kalıyor ama yine de yönetmenin tarzını seviyorsanız illa ki hoşunuza gidecektir, çünkü totalde sağlanan atmosfer yine de sizi heyecanlandırıyor. Ki ben mesela filmi tekrar da seyrederim (muhtemelen o zaman biraz daha fazla seveceğim)

Özel bir not: Filmin başında "Hrant Dink'e" yazısını Özpetek ne yüzden koydu bilmiyorum, illa ki bir açıklama yapacaktır ama çok daha yeni bir olayı çok önceden tasarlanmış bir filmin ithaf bölümüne koymak bana samimiyetsiz geldi.
2,5/5

No comments: