Tuesday, March 20, 2007

Bir parça mutluluk için...

"O Şimdi Mahkum"u görmemiştim ama "Asmalı Konak"ı izlediğimde uğradığım hayal kırıklığını hatırlayabiliyorum. O zamanlar baya birşey beklediğim Abdullah Oğuz bence kendini anlamsız bir gösterişe kaptırmıştı. "Mutluluk"u izledikten sonra ise şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Oğuz'u ciddiye almamakla hata etmişim. Gerçekten büyük bir sürpriz bu film. Diğer Türk filmlerine nazaran baya sessiz sedasız çıktı denilebilir. Tabii karşısında Hollywood'un kaslı embesillerinin olmasının da katkısı büyük. Ama yine de dün izlediğim salonun iyi bir dolulukta olduğunu düşünüyorum. Umuyorum, "Babam ve Oğlum" misali bu film de kulaktan kulağa tavsiyelerle hakettiği ilgiyi görür.
Öncelikle filmden aldığım zevkin haddi hesabı yok diyeyim. Birazdan sıralayacağım, beğenmediğim tercihler var belki film içinde ve kusursuz da değil şüphesiz ama bu filmi izledikten sonra kesinlikle belli bir tatmin duygusuyla ayrılıyorsunuz salondan.
Bir namus davası sonucu yolları kesişen üç öyküsünün macerasının anlatıldığı "Mutluluk" bu cazibesini öncelikle Meryem ve Cemal karakterlerine borçlu. Her ikisi de hem o kadar bizden hem de dışarıdan bakmak konusunda yabancılaşmayacağımız derecede bizim dışımızda ki. Onların her bir lafı her bir hareketi seyirciyle de aralarında güçlü bir bağ oluşmasını sağlıyor. Profesör İrfan Kurudal karakterine gelirsek... Soyadı gibi bir adam. Bir bizim memleketimizde rastlayacağımız bu bayat, klişe ve didaktik adamcık örneklemesi filmin tek kötü yanı sanırım. Neden sıkıldığı belli olmadan kendini yalnızlığa adayan ama maalesef acaip yapay replikleriyle de kafamızı şişiren bu aydın idealizminin son örneği insancık karakteri Talat Bulut'un tüm çabalamalarına rağmen diğer ikisinin yanında komik kaçıyor. Ama kabul etmek lazım. Dayanılmaz kılmıyor. Sadece filmi zedeliyor. Ayrıca bu karakterin de tam Zülfü Livaneli'nin didaktik personasına uyduğu düşünülürse filmi yapanları suçlamak içimden gelmiyor açıkçası.
Ayrıca dediğim gibi tüm iğreti yanlarına rağmen film yine de bu garipciği bana kabul ettirdi. Yani ne kadar rahatsız olsam da İrfan karakterini bir derece kabullendim ve filmden aldığım zevki de öldürmeyi başaramadı.


Özgü Namal ve Murat Han resmen inci gibiler. Umuyorum İstanbul Film Festivali'nden başlayarak ikisi de bolca ödüle layık görülürler bu performanslarıyla. Filmin arasında aklıma Meryem tarzı rolleri parselleyen Meltem Cumbul geldi. Şükrediyorum, iyi ki yapımcılar bu tuzağa düşmemişler. Namal bu karaktere getirdiği boyutla Cumbul'un elinden bu rollerin hepsini kapabilir. (ve her hangi birinden de daha iyi olduğunu söyleyebilirim.) Ciddi anlamda gözlenmesi gereken bir başka yetenek ise Murat Han. Cemal karakterini resmen üstüne giymiş. Normalde Amerika'da yaşıyormuş sanırsam. Umuyorum daha sık görebiliriz kendisini. Yani bu ikisi hakkında her türlü klişe övgüleri sıralamak istiyorum. O kadar mükemmeller yani.
Gelelim filmin gizli kahramanına Abdullah Oğuz, resmen 'sinema' yapmış. Senaryonun arada sarkan yerleri mevcut ama ben oyuncuların yanında Oğuz'un anlatımı sayesinde de hiçbir şekilde filmden uzaklaşmadım. Ufak ayrıntılarda saklı ama en bilinçsiz izleyecinin bile anlayacağı görsel tercihler sadece öyküye ve o anki atmosferle karakterlerin durumlarına hizmet ediyor. Ayrıca mekan kullanımı açısından da filmin çok başarılı olduğunu belirtmeliyim. Bununla birlikte görsel kullanımın da getirdiği avantajla pek çok unutulmaz sekans var filmde. Teknik açıdan Türk sinemasında rastladığımız en temiz işlerden birisi var.
Film çok güzel. Ve gerçekten en azından bir kere görülmeyi hakediyor. Bu filmi başı eğik ayırmayın vizyondan. Umuyorum yurtdışında d bolca izlenme fırsatı olur.

3,5/5

No comments: