Monday, March 26, 2007

Futbolcular, kahramanlar ve diğerleri...

Friday Night Lights:
Bu dizinin kesinlikle HBO için falan hazırlanıyor olması lazımdı. İlk sezonun 14 bölümünü izledim. Şunu söylemeliyim ki bu kadar kaliteli bir ekipten çıkmasına rağmen dizinin tek bir sorunu var o da parasız bir ulusal kanal için hazırlanıyor oluşu. Bölümler 40 dk. sürmek zorunda kalıyor ve bir sezona da 22 bölüm sığdırma gibi bir durum var. Bu nedenle aralarda bence diziyi zedeleyen 'filler' diyebileceğimiz 'doldurma' yan öyküler katılmaya başlanıyor. Ayrıca süreç içerisinde de bazı gelişmeler dizinin süresi nedeniyle olması gerekenden daha hızlı çözülüyor. Ya da normal bir hızla gidecekse de bu sefer Birkaç bölüme yayma çabasıyla uzayabiliyor. Bunların hepsi normal kanallardaki dizilerin sorunları aslında. O yüzden bu derece kaliteli bir dizinin daha odaklı 50-60dk.lık 12'şer bölümden sezonunu hazırlaması gerekirdi bence. Ama yine de dizi hala çok başarılı. Bir spor dizisi olarak, gençlik dizisi olarak ve kesinlikle toplumun birey üzerindeki ciddi etkilerini gösteren bir proje olarak. Dizinin genç oyuncuları da çok iyi. Koç Taylor rolündeki Kyle Chandler umarım Emmy'lerde adaylık kapabilir. Bu tarz networksel sorunlar nedeniyle bu sezonun en iyi yeni dizisi ünvanını "Dexter"a geri veriyorum. Ama FNL de ikinci sırada ve sapasağlam yoluna devam ediyor. (2. sezonun alınma olasılığı da yüksek)

Heroes
Evet buna biraz geç başladım ve şu anda cnbc-e'den takip ediyorum. Açıkçası dizinin samimi tavrı, öykü stili ve kesinlikle karakterleri hoşuma gitti. Yazık olan birşey varsa o da bu malzemeye daha iyi senaristlerin bulunması gerektiği. Dizinin yaratıcısı Tim Kring'in elinde cidden bir cevher varmış ama bunu çok da iyi işleyemiyor. Yani bir kere özellikle dramatik sahnelerdeki diyaloglar fena halde duvara tosluyor. İlk üç bölümde bu tarz replikler genelde Mohinder ve komşusu olan kız (son zamanlarda gördüğüm herhalde en kötü oyuncu) arasında geçiyor ve arada resmen bi tarafımla güldüğüm laflar ediyorlar. Şu anda binlerce olay olduğu için çok fazla dikkat çekmiyor ama ileride dizinin de durulacağı bölümler gelecek. İşte o zaman nasıl katlanılacak bilmiyorum. Düzgün bir senaryo ekibi kurulması lazım. Dizinin dinamizmi hoşuma gidiyor gerçekten. Sürekli zamanda atlamalar ve karakterlerin öyküleri arasında oluşturulan ritm gerçekten başarılı ancak öykünün kendi içinde bazı gelişmelerin fazla 'kolay' olması ayrı bir can sıkıcılık. Karakterlerden Masi Oka'nın Hiro'su elbette favorim. Ali Larter ise gönlümün kahramanı. :)


Lost
Öncelikle uyarayım 13. bölümü izlemeyenler [SPOILER] yazının geri kalanını okumasın rahat rahat bir yorum yapmak istiyorum.
Kate & Sawyer'In kaçıp Jack'in de "Others" tarafından götürülmesinden sonra dizi inanılmaz biçimde düzeldi. Buradan çıkartılacak dersler var.
  • "Others"ı bu kadar içeriden görmek alerji yaratıyor.
  • Jack'in anlamsız mızmızlanmalarından gına geldi.
  • Zırlayan Kate, belalı Kate kadar çekici değil.
  • Kate & Sawyer ikilisi o kadar da seksi olmuyormuş.
Hurley'nin minibüsü bulduğu bölümle beraber dizi tekrar o sevdiğimiz havaya geri döndü. Adada asıl kahramanlarımızla ilgilenmeye başladık ve gerçekten birşeyler olmaya başladı. Cidden son 4-5 bölüm ciddi anlamda çok başarılı. O kadar eski formata döndüler ki "Others" resmen yine 'others' oldu. 12. bölümün sonunda Jack'in o koşma sahnesi ise herhalde dizinin en garip anlarından birisiydi. Mikhail'le karşılaşmalar, Sayid'in flashbackleri, Locke'un giderek zıvanadan çıkması diziyi yine ateşe verdi. Bu arada Claire'in flashback'iyle birlikte öğrendiğimiz üvey kardeş durumunu ben sevdim. (Acaba hiç öğrenecekler mi?) Ki o bölüm Charlie'nin son demleri açısından yine çok özeldi. Desmond elbet bir zaman çuvallayacak, orası kesin. (ve bunun 21. bölümde olma olasılığı yüksek diyeyim size, çünkü yüksek ihtimalle o bölüm Charlie'nin flashbacklerini içerecekmiş)
Locke'un yaptıklarına gelince. Herhalde şu dünya üzerinde bu adamcağızla empati kurabilecen tek kişi benim. Yaptığı şeylere hak vermesem bile anlayabiliyorum. Ayrıca denizaltının patlatılması olayına da insanların niye kızdıklarını anlamıyorum. Sonuçta o şekilde kurtulmayacakları aşikar zaten. Penelope kurtaracak onları. :) Ve denizaltı patlatma olayına tek kızması gereken kişi benim. Onun yüzünden Jack yine adada kaldı yani. Bir an umutlanmıştım diziden çıkıyor diye.
Neyse dediğim gibi bu aralar baya memnunum. İleride, niye diziye sokulduklarını bir türlü anlamadığım Nikki & Paulo'nun flashbacklerine sıra gelecek. Ve bu sonradan giren ikilinin dizi takipçilerinin gözünde bir ikona dönüşme olasılığından bahsediliyor. Yani sahneye çıktıkları anda ciddi birşeyler olacak sanırım.
Bu haftaki bölüme tekrar döneyim. Terry O'Quinn'in Emmy'lere başvuru için bu bölümü seçeceği aşikar. Adam yine çok başarılıydı. Ama ondan rol çalan birisi vardı. O da Ben rolündeki Michael Emerson. Bence bu bölüm O'Quinn'den çok Emerson'ın işine yarayacak.

Son bir not: Hala cevap verilmiyor kardeşim diye zırlayanlardansanız, lütfen bunun bir dizi olduğunu unutmayın. İlle cevap istiyorsanız da gidin son bölümü bekleyin yani.

No comments: