Önce varoşlar, sonra rıhtımlar şimdi de hükümet konağı. "The Wire"ın 3. sezonunda politika daha da bir işin içine giriyor. Bir önceki sezonda seyirciye ekstradan sunulan sokaktaki gelişmeler bu sefer bizim işimize yarıyor. Ana karakterlerimiz geri dönüşte bocalarken biz onlar kadar olaya yabancı başlamıyoruz. Ancak yine de 3. sezon işleyen dinamikler açısından şimdiye kadarki en karmaşık sezon. Belediye koridorlarında dönen dolaplar olaylara organik bir şekilde bağlansa bile mesela rıhtımlardaki kadar olayın içinde yer almıyor.
Sezonun en yaratıcı konusu ise şüphesiz Baltimore'da yaratılan (H)Amsterdam projesi. Dizinin genel gerçeklik yapısına biraz ütopiklik kattığı kesin ancak David Simon ve ekibi burada da dahiliklerini konuşturuyor ve olaya ne kadar hakim olduklarını gösteriyor. Diziyi bilen çok az kişi olduğunu farkındayım o yüzden çok fazla konulara ayrıntılı girmiyorum ama "The Wire"da değişen hiçbir şey yok. Yine pek çok karakter onları benimseyeceğimiz şekilde tanıtılıyor ve sanki hayatımızın bir parçası haline getiriliyor, yine asıl olaya girmek konusunda zaman tanınıyor ve en olmadık yerlerde de aniden vuruyor. Ama genel olarak Baltimore'un çürük yapısı değişmiyor. Ve sezon sonunda sarfedilen laf: "Herşey politika değildir, polis performansı da önemlidir." Herhalde daha iyi bir ironiyle bitirilemezdi. Teğmen Daniels da seyirci de orada gülse mi küfür mü etse bilemiyor. Oyuncular yine çok iyi ama bu sezonun yıldızı bence Stringer Bell rolündeki Idris Elba. Dizinin ana kötüsü haline geldikçe daha da üç boyutlu bir hale geliyor.
"The Wire", TV'deki en iyi şey. Diziden çok bir film hatta daha da çok enfes bir roman kalitesinde. Bu ay Digiturk'te açılacak MyMax kanalında başlıyormuş. Arada belki sansür yer ama hiç izlememekten iyidir. 1. sezona mutlaka göz atın. Bense 4üncünün DVD'sinin çıkmasını bekliyorum.
3. Sezon: 5/5
No comments:
Post a Comment