Belki yaptıklarından çok, 'ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler' sözüyle efsane haline gelen Fransız kraliçelerinden Marie Antoinette'in hayatı, Lost in Translation'la beni benden alan Sofia Coppola yönetiminde geçtiğimiz Cannes film festivalinde görücüye çıkmış ve Fransızlar tarafından yuhalanmıştı. Şu anda Amerika'da vizyona girdi ve hiç de öyle abartılı tepkilerle karşılaşmıyor. Ve film öyle aşırı bir tepkiyi de haketmiyor şüphesiz. Yuhalayanların sorunu neydi? onu ise hiç bilmiyorum.
Coppola'nın 15. yüzyılın sonlarında geçen öyküsü genç bir prensesin 'aile (Avusturya) yararına' Fransız veliahtının karısı olması için gönderilmesiyle başlıyor. Ve film kesinlikle klasik bir dönem filmi gibi de davranmıyor. Arka planda alternatif rock şarkıları çalarken dağlarda atlarıyla koşturan prensleri, pasta yiyip giyinip süslenen soylu bayanları görüyoruz. Marie Antoinette aslında bir ergenin saray içinde davranışlarına ve olaylara bakış açısının nasıl olabileceğine dair çok yaratıcı çözümler üreten bir film. Bu alternatif bakış açısı da oldukça iyi bir anlatımla veriliyor. Bunun yanında kusursuz denebilecek setler, aksesuarlar ve kostümler ise adeta fetişize ediliyor. Özellikle giyim kuşam, ve saraya ait hal tavır konusunda "Dangerous Liasions"un öykü anlatımına çok benzettim filmi. İşte Marie Antoinette de böyle gelecek vaat eden bir film olarak başlıyor.
Ancak bir süre sonra şeker komasına girmeye yetecek kadar tatlı yiyip, süslenip püslenmek ve ortalıkta koşuşturmaktan başka bir şey yapmayan insanlar artık baymaya başlıyor ve özellikle filmin ikinci yarısı itibariyle filmin ilk başlarda kendini kaptırdığı görsel muhteşemlik yüzünden unuttuğu bir şeyi olduğunu fark ediyorsunuz. O da karakterler. Maalesef Marie Antoinette dışında (ki onun da ne kadar güçlü olduğu tartışılır) hiçbir karakter ete kemiğe bürünmüyor. Ortalıkta koşturan figürler olarak kalıyorlar. Dahası ana karakterimizin de gelişimi (eğer böyle bir şey varsa, yoksa da çeşitli kararları vermesindeki etmenler) yeterli derecede verilmiyor. Bu aşamada senaryonun ciddi arızalı olduğunu düşünüyorum.
Amcak şunu kabul etmek gerek, Coppola filmin yönetmeni olarak yaptığı seçimlerle senaryonun bu açığını kapatmayı bir yere kadar becerebiliyor. Yarattığı görsellik, kurgu seçimleri ve seçtiği kadrajlarla karakterin o anki ruh halini seyirciye aktarabiliyor.
Yine de Marie Antoinette orjinal fikirlerine, yetenekli yönetmenine ve Kirsten Dunst'ın şeytan tüyüne rağmen vasatın üstü ibaresinden fazlasını haketmiyor. Artı özellikle Jason Schwartzman başta olmak üzere yetenekli bir oyuncu kadrosunun da zaman zaman harcandığını düşündürüyor.
Dönem filmleri meraklılarının farklı bakış açısı nedeniyle mutlaka göz gezdirmesi gereken ama beğeneceği garanti olmayan, ayrıca bu tür kostüme filmleri sevmeyenlerin ise hiç katlanamayacağı bir film. Ama dediğim gibi yuhalanacak bir film de değil.
Not: 2,5/5
No comments:
Post a Comment