Amerikalılar kendi mitlerini yaratmak konusunda çok ustalar. Ve şu anda da elinde bulundurdukları güçleriyle bunları sadece kendilerine değil aynı zamanda tüm dünyaya da aşılamaktalar. Kıtanın keşfinden sonra kısa bir süre içinde "Vahşi Batı" mitiyle başlayan Amerikan tarihi hepimizin az çok bildiği Büyük Bunalım, 2. Dünya Savaşı, Kennedy, Vietnam, Water Gate vs. vs. şeklinde günümüze kadar uzanıyor. İşte 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Iwo Jima miti de bunlardan bir tanesi. Yukarıda gördüğünüz fotoğraf sadece o savaşı değil günümüzdeki Amerikan gazilerini temsil etmek için kullanılan bir simge haline gelmiş durumda.
Clint Eastwood'un yönettiği, Steven Spielberg'ün yapımcılığını üstlendiği "Flags of Our Fathers" işte bu fotoğrafın öncesinde ve sonrasında yaşananları aydınlığa çıkarıyor.
Savaşın gazilerinden John Bradley'nin oğlunun kaleme aldığı kitaptan, geçtiğimiz sene Jarhead'le savaşa alternatif bir bakış sunan William Browles Jr. ve son zamanların en popüler senaristi Paul Haggis'in (Crash, M$B, Casino Royale) senaryolaştırıldığı hikaye işte bir anlamda yukarıda bahsettiğim Amerikan öykülerinin mitleştirilmesinden bahsediyor. Ama bunun daha da özelinde, film Amerikalıların her fırsatta pervasızca kullandıklarını düşündüğüm 'kahraman' kavramını da masaya yatırıyor. "Flags of our Fathers", 2 saati aşkın süresi boyunca kimin kahraman olup olmadığı, (ama daha çok) neyin kahramanlık olmadığı üzerine kafa yoran ve cümleler kuran bir film. Bu anlamda şüphesiz eski türdaşlarından da bir adım öteye çıkıyor. Aslında "Flags.."e savaş filmi demek ne kadar doğru olabilir bilmiyorum çünkü aslen savaş kavramını irdelemiyor bence.
Iwo Jima'ya dikilen Amerikan Bayrağı'nın resminin (ki üstelik oraya dikilen ikici bayrak olduğunu öğreniyoruz.) halk üzerinde yoğun bir etki bırakmasıyla zor durumda olan Beyaz Saray'ın bağış toplamak adına o bayrağı dikenleri bir 'savaş tahvili' satışı turnesine çıkarması üzerinden zaman zaman çatışmalara flashbacklerle dönen hikaye, 'kahraman' olgusunun nasıl pazarlamaya dönüştüğünü ve sıradan insanları nasıl etkilediğine dair manzaralar sunuyor. Aslen üç karakteri odağına yerleştiriyor. Ama senaristler, ilginç bir biçimde karakterlere o kadar da abanmamışlar. Bilerek mi bilmeyerek mi yapıldı bilmiyorum ama bu bence temanın daha da güçlenmesini sağlamış. Zira bizim de film boyunca gördüğümüz o üç gazi, film içinde de karakterden öte bir figür olarak kullanılıyorlar.
Filmin enfes bir görselliği, yine Eastwood'un piyanosundan çıkma klasik ve basit tema müziği var. Bir Clint Eastwood hayranı olduğumu gurur duyarak söyleyebilirim ve yine olaylara bakış açısı ve kurduğu etkileyici atmosferler beni çok etkiledi. Ama Eastwood sinemasını bilenler, ne kadar eski tip bir Amerikan sineması gözüne sahip olduğunu da bilirler. O yüzden yönetmenin bakış açısından hazzetmeyenlerin bu filmden de hoşlanacağını sanmıyorum.
Ayrıca gerek işin içinde Spielberg olması, gerek "Saving Private Ryan"a benzeyen görselliğiyle işin içinde daha çok aksiyon bulunan bildik türde bir savaş filmi bekleyenler havalarını alırlar. O yüzden öyle bir film görmek isteyenlere de "Flags..."i tavsiye etmem. Aslında filmle ilgili tek şikayetim başlardaki bazı çatışma sahnelerinin fazla (ya da uzun) olmasından ileri geliyor. Keşke onları konuyu dağıtmayacak şekilde biraz daha kısaltsalardı.
Neyse yine güçlü bir film var elimizde. Eastwood usulü saf bir Amerikan draması.
Flags of our Fathers: 4/5
No comments:
Post a Comment