Doğruyu söyleyeyim Taylan Biraderlerin "Okul"unda ben baya eğlenmiştim. Ama seyirci korku filmi beklerken komedi öğelerinin ağırlıkta çıkmasını yadırgamıştı. Bu hafta vizyona giren "Küçük Kıyamet"te de aynı şeyin yaşanması olası. Aslen bir gerilim hatta korku türüne kaçan film genel olarak depremle özdeşleştiriliyor. Elbette deprem filmde çok önemli bir yere sahip ama seyircinin bir felaket filmi beklemesi yanlış beklentilere sebep olabilir.
Kaç gündür yazacam diyorum ama bir türlü içimden gelmiyordu ama bugün vizyona girmiş bir kaç laf edeyim film hakkında.
Herşeyden önce teknik olarak gayet başarılı. Özellikle son zamanların popüler görüntü yönetmeni Soykut Turan'ı, fazlaca reklam işine benzer çalışsa da, takdir etmek istiyorum. Onun dışında da filmde teknik açıdan bir beceriksizlik söz konusu değil.
"Küçük Kıyamet"i batıran şey senaryo. Çok basit diyaloglar ve seyircinin ciddiye almadığı tonlarca halüsinasyon sahnesinin bir süre sonra cılkının çıkmasıyla film ortasında ben artık sıkıntıdan baygınlık geçirmek üzereydim. Sürpriz son var diyemeyiz, zira neler olduğunu zaten başta anlıyorsunuz. Ama yine de sonda öykünün bağlanış şeklini ve verdiği mesajı sevdiğimi söyleyebilirim. Ancak dediğim gibi sona gelene kadar bir kaşık suda fırtına yaratılmaya çalışılmasını gerçekten gereksiz buldum. Ayrıca filmde daha çok Batı kültürüne ait korku öğelerinin kullanılması da baştan itibaren beni rahatsız eden ve filmi ciddiye almamı engelleyen bir unsur. (Mezar, Cerberus misali bir köpek vs.)
Açıkçası ben bu filmde bana anlatılmaya çalışanları yemedim.
Başak Köklükaya ve İlker Aksum özellikle çok iyiler.
Son bir not: Ben rahatsız olmadım ama depremle ilgili sahneler çok iyi tasarlanmıştı o yüzden ciddi deprem fobisi olan insanların bu filme gitmemesini öneriyorum. Siniriniz bozulabilir.
Not: 2/5
No comments:
Post a Comment