Tuesday, November 14, 2006

"Kader"imin bir oyunu mu bu?

Antalya'dan beri, hadi doğruyu söyleyeyim yapıldığını duyduğum andan beri merakla beklediğim bir projeydi "Kader". Bilindiği üzere 'Masumiyet'in öncesine Bekir'in o ünlü monoloğuna bir geziydi. İlk aşamada farklı tepkiler alsa da ben projenin gayet iyi bir fikir olduğunu düşünüyordum. Sonra da elbette Antalya'nın en iyi filmi oldu.
Filmi bugün izleme imkanına ulaştım. Şunu kabul etmeliyim ki bu senenin en iyi filmi olmadığı gibi bazılarının abarttığı gibi Demirkubuz'un en iyisi de değil. İlginçtir filmin sorunuyla avantajı ise aynı. Bu da elbette "Masumiyet"e olan organik bağından başka bir şey değil. Filmin özellikle ilk yarısında "Kader", Haluk Bilginer'in can verdiği Bekir'in yıllar önce bize anlattığı öykünün resimli halinden ileri gidemiyor. Ne var ki Bekir'in Uğur'un peşinden sürüklenmesiyle başlayan yolculukta karakterin tercihleri ve iç dünyasına dair daha fazla şeyin bize sunulması ve hiç şüphesiz Zeki Demirkubuz'un çok başarılı olduğu karanlık arabesk atmosferi de layığıyla vermesi ile film tadından yenmez bir hale dönüşüyor.
Yine de ' 'Masumiyet' olmasaydı bu öykü bize bu kadar dokunur muydu?' sorusunu kendime sorup durdum. Ama bu haksız bir düşünce çünkü bu olgu her hangi bir devam filmi için geçerlidir. Ve şunu da söylemeliyim filmin başlarında özellikle Bekir'in iki boyutlu bir karakter gibi gözükmesinin cevabı da filmin isminde saklı. Bu film ne Bekir'in ne Uğur'un hikayesini anlatıyor. Bu filmde "Kader" başrolde ve toplumumuzda sık sık rastladığımı bir öyküyü yine toplumun bahane olarak öne sürdüğü kavram üzerinden kuruyor. "Kaderi böyleymiş ne yapacaksın?" anlayışı doğal olarak filmi incelerken de anahtar bir düşünce olup çıkıyor.
Şunu belirtmek gerek, Demirkubuz birebir öykünün öncesini anlatmak yerine ufak oynamalarda da bulunmuş. Bunlar zaman ve mekan üzerinde sürekli karşımıza çıkıyor. Masumiyet, 90'larda geçerken Kader ise günümüzü anlatıyor. Bu anlamda filmi bir bakıma bağımsız görmek de olası. Ki filmin bir sahnesinde TV'de Masumiyet'in oynaması da oldukça ilginçt bir ayrıntı.
Filmin iki ana oyuncusu Ufuk Bayraktar ve Vildan Atasever gerçekten de çok iyi. Atasever'in Altın Portakal alamamış olması yüksek ihtimalle geçen sene aynı ödülü almasından kaynaklanıyor. Çünkü kendisi ödülün sahibi Sibel Kekilli ve festivaldeki diğer rakibesi Ebru Ceylan'dan daha iyi bir oyunculuk çıkarmış. İki oyuncunun da Derya Alabora ve Haluk Bilginer'in yorumlarına yaklaştıkları anlar oluyor ancak genel anlamda kendilerine has yorumlarını oluşturmuşlar. Ufuk Bayraktar'ı sona sakladım. Çünkü ciddi bir yetenekle karşı karşıyayız. Atasever iyi oynuyor evet ama Ufuk Bayraktar resmen döktürüyor. Kafamızdaki Bekir yorumunun daha da zenginleşmesini ve zihnimizde hiç unutulmayacak bir yere gelmesini sağlıyor. Bu senenin en iyi performanslarından birisi kesinlikle.
Kabul etmeliyim ki filmi zaman geçtikçe daha da seviyorum. Sonuçta Zeki Demirkubuz bir kere daha bizi bu kaybedenler diyarında enfes bir yolculuğa çıkarıyor ve geriye bir tek acı bir hüzün bırakıyor.
Not: 4/5

1 comment:

Unknown said...

merhaba biz fırtına dergisi olarak zeki demirkubuz'un
filmleri hakkında bir değerlendirme yazısı düşünüyoruz. demirkubuz'un
bütün filmlerini değerlendiren, sinema anlayışını, neleri anlattığını
ifade eden bir dosya oluşturacağız. sizinde katkılarınızı bekleriz.

http://firtinamersin.blogspot.com

firat_82@yahoo.com