Saturday, November 04, 2006

The Departed


Kabul etmek lazım Martin Scorsese, Amerikan sinemasının en iyi yönetmenlerinden birisi. Ancak son zamanlarda yaptıkları (özellikle The Aviator) beni pek de tatmin etmeyen işlerden olmuştu. Şurası kesin "The Departed"la Marty uzmanı olduğu konulara geri dönüyor ve yeteneğini de sonuna kadar konuşturuyor. Film yurt dışında büyük bir coşkuyla karşılandı ve bunu da hakediyor hiç şüphesiz. Çünkü uzun zamandan sonra Hollywood'dan çıkma ciddiye alınacak bir kaliteye sahip bir polisiye gerilim var karşımızda. Dolayısıyla Amerikalıların bu coşkusunu anlamamak mümkün değil. Ne var ki "Infernal Affairs"i izleyen (ve benim durumumda) çok özel bir film olarak niteleyenler için "The Departed" o kadar da özel olmayabilir.
Hong Kong malı "Infernal Affairs"in yanında, bu Amerikan uyarlaması biraz zanaat kaçıyor. Filmin uyarlama süreci oldukça başarılı geçmiş ona hiçbir laf yok. Özellikle ilk yarı boyunca öykü sağlam bir şekilde kuruluyor. Mekanlar, topluluksal özellikler, sosyopolitik durumlar (Boston, İrlanda asıllılar vs.) oldukça sağlam bir tablonun alt elementleri olarak yerini alıyor. Ancak bunların üzerine daha fazla gidilmiyor. Filmin ortalarına kadar farklı bir seyirlik sunan "The Departed", ortalarından sonra "Infernal Affairs"in en güçlü sahnelerini arkasına alıp yoluna onunla devam ediyor. Burada esasen bir sorun yok elbette. Çünkü bir uyarlama yapacaksanız kendi kimliğinizi oraya yedirip orjinal materyalin de en güçlü yanlarını iyi bir zanaatkarlıkla sunmanız gerekiyor. Bu anlamda film gayet kuralına uygun işliyor ve sonuçta da başarılı oluyor ama benim gözümde "Infernal Affairs"e de ciddi bir alternatif oluşturamıyor.
Olumsuz konuşuyor gibi gözükebilirim ama burada benim takıntılarımın kişisel olduğunu belirtmeliyim ve şunu temin ederim orjinalini seyretmeyenler (hatta seyredenlerin büyük bir kısmı) bu filme bayılacaktır. Bunun en önemli nedeni tabii ki Scorsese. Marty işini çok iyi bilen, gerek teorik gerekse pratik anlamda dolu dolu bir yönetmen. Ve bu donanımını da hep mümkün olan en ateşli, dinamik ve etkileyici şeklinde sunuyor.

Filmin ikinci önemli kozu hiç şüphesiz oyuncuları. Leonardo DiCaprio, Scorsese'nin kanatlarının altında her seferinde daha da iyi oluyor. Matt Damon, "The Talented Mr. Ripley"den sonra bu tarz rolleri ne kadar iyi canlandırdığını kanıtlıyor. Ve tabii ki Jack Nicholson... Oscar adaylığı cepte, hatta dördüncü heykelcik çok da uzak değil. Nicholson, sinema tarihinin en akılda kalıcı performanslarından birisini veriyor.

Bu film herşeyden önce çok iyi bir zanaatkarlık örneği. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Sonuçta iyi yapıldıktan sonra benim için hiçbir sorun teşkil etmiyor. Ki bu film ne olursa olsun çok sağlam bir zanaat. Sizi kendisine kitliyor, bir an bile rahat bırakmıyor. Sıkı iş.
Not: 4/5

No comments: