"İzlemeyenler okumasın" diye uyarmama gerek yok sanırım. Sezon ortası tatilinden dönen Lost'un yeni bölümleri ile birlikte birşey fark ettim. 1. sezon bağrımıza bastığımız karakterlerin çoğunu artık önemsemiyorum bile. Evet belki tonlarca insan adada olanlara daha bir dikkat ediyor ama o macera ve gerilim içerisinde dizinin asıl belkemiğini karakterlerin kendileri oluşturuyor bana göre. Ve çoğu da artı miyadını doldurdu. Yani Jack'in babası ve eski karısıyla ilgili sorunlarını daha kaç kere görmemiz gerekiyor? Sawyer'ın sürprizli aldatma maceralarına veya Kate'in kötü kaderine dair daha fazla örneğe gerek var mı? Üstelik adada yaşadıkları da bu karakterleri iyice sıkıcı bir duruma itmeye başladı. Kate iyice zırlaklaştı. Sawyer gizemini kaybetti. Jack deseniz o zaten çekilmez sorunlu bir tip. Sanırım bir tek Locke hala bana çekici geliyor. (Kabul etmek lazım adam tam bir deli ve hayatı da pembe dizi gibi) Hugo'nun da eğlenceli öyküleri her daim bir dinamizm katıyor.
Bu sezon iki karakter şu ana kadar deli gibi ilgimi çekiyor. Birisi 2. sezon finalindeki enfes dönüm noktasının sebebi Desmond, diğeri de yakında yine kendisini tüketmeye başlayacak olan Juliet. (İkisinde de enfes performans sergileyen oyuncuların katkısı olduğunu eklemek lazım tabii)
Şu iki bölüm de Juliet ve Desmond ön plandaydı ve onların öykülerini izlemek çok eğlenceliydi. Özellikle 14 Şubat'a özel olduğu çok belli olan (ama başka açılardan da çok özel) son bölüm "Flashes Before Eyes"ı çok beğendim. Yani süper bir bölüm değil belki ama en azından farklı bir tat vermeyi başarıyordu. Tabii en büyük güzelliklerinden biri de ana kadromuzun da yavaş yavaş eriyeceğine dair olan işaretlerdi. "The Others" kendilerini tüketmeye başladı bence. İlk ada ahalisiyle beraber bu sezon baya bir ölüm bekliyorum ben. Ve sanırım artık dizinin sonlarına doğru (ki düşen reytingler bunun çok uzak olmadığını gösteriyor) Desmond iyice ön plana çıkacak.
No comments:
Post a Comment