Sunday, September 30, 2007
Dirrrrty Sexy Money!!!
Donald Sutherland'in şu bakışı adamı bitirir yani. Açıkçası ilk başta fotolar falan çıkınca Dallas, ya da Hanedan türevi birşey beklemiştim. Ancak promoda "Brothers & Sisters" referansını görünce işin içinde mizah olacağı da belli olmuştu. B&S için de yazmıştım zamanında eski dönem dizilerini hatırlatıyor diye... "Dirty Sexy Money" de benzer yoldan işine kattığı komedi sosuyla ilerleyecek gibi. Ve tıpkı B&S gibi ilk bölümü vasat. Onun gibi sonra güzelleşebilir mi bilinmez ama çakma bir "Arrested Development" ailesi burada biraz fazla kalabalık kaçıyor. Peter Krause'nin karakteri genel olarak dengeliyor gibi ama sanki yeterli değil. Bir de tabii olmazsa olmaz işin gizem sosu var ama bu absürd aile ve aşırı idealist avukatları ile ilgili (yardım falan yapmak istiyor... o kadar ihi niyetli yani) birşeyleri ciddiye almamız mı gerekiyor ki?
"Dirty Sexy Money" aralarda dolaşan bir dizi. Bir şekilde "Brothers & Sisters" gibi kendi cazibesini yaratabilir. Ama ilk bölüm herhangi bir şey vaad etmiyor.
Saturday, September 29, 2007
Grey's Anatomy: Yeni Naziler...
Veee 4. sezon başladı. Addison yok Burke yok... ama Meredith'in çıtır kızkardeşi var. :) Sonunda karakterlerimiz intern'lükten çıkıp resident oldular. Her birini Bailey'nin farklı bir uzantısı olması acaip hoştu. Ayrıca George'u yeni internlerin yanına yerleştirmek de kabul etmeliyim iyi fikirmiş. Böylece onların arasına da daha kolay girebileceğiz. Açıkçası 3. sezon finalinde o twisti George'u biraz daha mızmızlatmak için yaptıklarını düşünmüştüm ama öyle çıkmadı. Tabii sezon boyunca yine bağırıp zırlayacak ama en azından diziye yeni bir soluk gelmiş gibi yeni stajyerler sayesinde. Onun dışında çok da büyük bir bölüm değildi. Karakterlerin yeni sezona girişleri, gidenlerin ve gelenlerin açıklanması falan. Sanırım en absürdü Sloan'ın Shepherd'a söylediğiydi. (Tabii senaristlerin adamı dizide tutmak için bir bahaneye ihtiyaçları var ama bu kadar da kolaya kaçmasalardı keşke) Ayrıca Izzie & George olayının bu kadar dallanıp budaklanması da beni sıkmaya başladı. Meredith ise her zamanki gibi... tam boğulmalık.
Friday, September 28, 2007
Private Practice: Çünkü Addison'ı seviyoruz!
Grey's Anatomy'nin 4. sezonuna başlamadan önce yavrusuyla tanıştık. Evet Addison, Seattle Grace'i terkediyor ve Los Angeles'a taşınıyor. Zaten karakterlerin her biriyle Grey's içinde tanışmıştık. Karakterlerde değil ama oyuncularda ufak bir değişiklik var. Addison'ın yakın arkadaşı Naomi'yi artık Merrin Dungey (Alias) oynamıyor.
Aslında "Private Practice" öyle aman aman bir başlangıca sahip değil. Ancak yine de karakterlerini daha önceden tanıtmış olmanın verdiği avantajla birlikte olaya daha hızlı girebildi. Sonuçta buradaki tıbbi durumlar da farklılık yaratıyor. Büyük ihtimalle Addison bundan böyle içinden ağaç geçmiş insanlar, kolu bacağı kopup karışmış tipler ya da türlü gudubetle karşılaşmayacak. Olaylarla beraber hastalar da biraz daha sosyetik, biraz daha pembe dizi olacağa benzer. Aslında ilk bölümde (Grey's içindeki bölümde de sezmiştim) ciddi anlamda yeni bir Ally McBeal havası sezdim. (Asansördeki teyzeden de vazgeçtiler sanırım. Yazık olmuş baya eğlenceli olabilirdi) Orjinal dizide Meredith'in tüm çabalamasına rağmen deli gibi rol çalan yan oyuncular o havanın yakalanmasını biraz engelliyordu. Addison şimdilik burada dizginleri elinde tutuyor gibi. (Ki bence ondan rol çalma kabiliyetine sahip bir karakter de henüz gözükmüyor)
Sevilesi karakterler var. Grey's gibi soapy bir hale de dönüşmeme şansı var. Ama Shonda Rhimes kesin burayı da yakında cadı kazanına dönüştürür. Neyse Addison'ı sevenlere gönül rahatlığıyla tavsiye edilir. Büyük ihtimalle 1. sezonu tamamlar ama biraz daha cazibeli olmazsa 2. sezonu göremeyebilir.
Yine de şunu bilmek içimizi rahatlatıyor. Kate Walsh'un anlaşmasında dizi tutmazsa "Grey's Anatomy"ye dönebileceği yazıyormuş.
Thursday, September 27, 2007
Oscar'a Doğru
Test diye başladık, o arada yazıları yollamaya başladım ve burada duyurmayı unuttum. Sinema.com'da yeni bir köşe hazırlamaya başladım: "Oscar'a Doğru"
Blogu geçen sene takip edenler nasıl birşeyle karşılaşacaklarını biliyorlar. Bu seneki Oscar yarışı ile ilgili haber, yorum ve eleştirilere oradan ulaşabilirsiniz. Sık sık kontrol etmeyi unutmayın. Önümüzdeki haftalarda daha da hızlanacağız. Köşeye ulaşmak için ise BURAYA tıklayın.
Wednesday, September 26, 2007
Back to You
Yeni sezon başladı Amerika'da ve önümüzdeki günlerde bol bol dizi yorumlarını bulabilirsiniz bu sayfalarda. "Back to You" bu sezon merakla beklediğim ikinci sitcom. (birincisini ise Şubat'ta izleyebileceğiz. - The Return of Jezebel James) Dizinin iki yaratıcısı da daha önce Frasier'la rüştlerini kanıtlamış isimler. Başrolde ise Amerikan sitcom'unun en yetenekli isimlerinden ikisi var. Kelsey Grammer (Frasier) ve Patricia Heaton (Everybody Loves Raymond)...
İlk bölümün inanılmaz osüper bir havası yoktu. Sadece normal bir sitcom diyebiliriz. Bu anlamda hayal kırıklığı yaratmış olabilir ki Amerika'da ilk bölümün ratingleri de çok başarılı değildi. Sonuçta bir haber kanalında geçen ve egzantrik karakterlere sahip olan bir komedi çok da orjinal birşey değil. News Radio, Just Shoot Me, Sports Night, Naked Truth gibi pek çok komedi medyanın farklı kulvarlarını kullanarak bu işi yapıyordu. Dizinin asıl dayandığı nokta da zaten içinde geçtiği ortamdan ziyade iki yıldızı aslında. Sürekli didişen iki haber spikerinin eğlenceli kavgaları şu anda "Back to You"nun tek vaadi gibi gözüküyor. İleride yeni ve orjinal birşeyler eklenmezse eğer bu iki büyük oyuncunun birleşmesi hüsran olabilir.
Ben yine de çok sevdiğim iki oyuncuyu yine iyi performanslarla görmekten memnun olduğum için bir süre daha diziyi izlemeyi düşünüyorum.
Tuesday, September 18, 2007
Fatih Akın'a Oscar şansı...
Almanya, Fatih Akın'ın "Yaşamın Kıyısında"sını Yabancı Film kategorisinde yarışmak için Oscar'lara göndereceğini açıkladı. Bu cidden büyük bir şans. Almanya, Oscar'larda hep önde olan ülkelerden birisi. Son yıllarda hep iddialı filmler gönderdiler. Ve "Duvara Karşı" da Amerika'da pek çok taraftarı olan bir filmdi. Yani Fatih Akın'a yabancı değiller...
Belki de bu sene Oscar'ları daha bir başka heyecanla seyrederiz. Fatih Akın'a bol şans..
Belki de bu sene Oscar'ları daha bir başka heyecanla seyrederiz. Fatih Akın'a bol şans..
Monday, September 17, 2007
Sally Field sansürlenmiş...
Emmy ödüllerini Amerika'da muhafazakarlığıyla ünlü, Bush sempatizanı FOX yayınladı ve Sally Field'ın konuşması orada sansürlenmiş. Biz orayı tam olarak dinleyebildik ama Field konuşmasının sonundaki "Eğer anneler dünyayı yönetseydi Allahın cezası savaşlar da olmazdı" cümlesindeki 'goddamn war" sırasında kanal birden sahnenin boş haline bağlanmış. İzlemek isteyenler için linki yukarıda.
Efsane giderken...
Bizim filmin çekimleri bitti... dün direk Emmy ödüllerine kanalize oldum. Son haftaki yoğunluk bana Emmy'leri unutturmuştu neredeyse... Hiç tahmin falan koyamadım buraya... ama iyi ki de koymamışım çünkü bence baya sürprizli bir geceydi.
Genel anlamda bakıldığında kazananlar arası iyi bir paylaşım söz konusuydu. Pek çok kişi gibi ben de "The Sopranos"un ağırlık koyacağını düşünüyordum ancak öyle olmadı. Dizinin hiçbir oyuncusu dün gece eve Emmy götüremedi.
Yardımcı kategorilerde Katherine Heigl gerçekten de sürpriz oldu. Lorraine Bracco'nun almasını çok isterdim, ama bu sezon gerçekten de hiç numarası yoktu, sadece geçmişte hakkı yendiği için :) Aida Turturro'nun da bu sene çok güçlü bölümleri yoktu ama "Soprano Home Movies" bence ödülü alması için yeterliydi. Neyse ben Chandra Wilson ya da Sandra Oh alır derken en zayıf halka gibi gözüken Heigl'a gitmesine baya şaşırdım. (Diğer ikisinin de Emmy'si yok) Ama Grey's Anatomy'nin 3. sezonunu henüz izleyemedik o yüzden bir bakmak lazım önce.
Entourage konusunda sabıkalıyım o yüzden Jeremy Piven'a bişey diyemeyeceğim. Komedideki bir diğer galip Jaime Pressly ise geçen sene çok hakettiği ödülü bu sene aldı. (Bu sene de hakediyordu tabii) My Name's Earl'de Jason Lee'nin hakkının sürekli yenmesi ne kadar kötüyse Pressly'nin ödülü kucaklaması da o kadar güzeldi. Terry O'Quinn de gecenin bir başka güzelliğiydi. Lost'un ilk sezonunda alması gereken ödülü kaptı. Her ne kadar Michael Imperioli'yi tercih etsem de O'Quinn'e de ayrıca sevindim.
Başrol oyuncularına gelince Baldwin ve Carrell gibi iki favori ismi es geçip Ricky Gervais'in erkek oyuncu ödülü alması bence şoktu. Ama hemen ardından Stewart, Colbert ve Carrell'in sahnede yaptıkları inanılmaz komikti. Ugly Betty hakkında birşey demeyecem artık. Zira hala izlemişliğim yok. Drama başrollerde ise James Gandolfini ve Edie Falco'ya 4. Emmy'lerini vermeme olayını bir yere kadar anlayabiliyorum. Hatta Falco yerine Sally Field'a gitmesine de bişey diyemem. Zira bu sezon Falco'nun ağırlığı maalesef o kadar yoktu. Yani kadın çok iyiydi her zamanki gibi ama senaristler ona yeterince malzeme vermediler. Neyse Sally Field "Brothers & Sisters"ın lokomotifi olarak hakediyordu sonuçta ama Gandolfini (ki ölesiye hakediyordu) 4. Emmy'sini kazanmasın diye James Spader'a 11358inci Emmy'sini vermesinin de alemi yoktu. "Boston Legal"i izlemedim hiç ama yani Spader sıktı cidden. Bu sene hakedecek birşey yapmamasına karşın önceki iki sezon da hakkını yedikleri için Hugh Laurie'ye verselerdi ödülü daha makbule geçerdi.
Tören genel olarak (gerek bizden gerekse töreni yayınlayan kanallardan kaynaklanan) teknik kaçırma paylarını saymazsak (törenin açılışında bir 10 dk. kaçırdık mesela) gayet iyiydi. Bir kere stüdyo çok hoşuma gitti. Karanlık ama şıktı. Koltuktan kalkıp gelmeler iyi düşünmüştü. Etraftaki görseller çok iyi çalışıyordu. Tony Bennett'ten gına geldi. Al Gore ödüllerine ödül katmaya devam etti. Helen Mirren yine klasını konuşturdu. vs. vs.
Gecenin bence en karizma anıysa "The Sopranos" kadrosunun sahneye çıktığı andı. Hemen önce onlara selam çakan "Jersey Boys"un performansını hiç sevmedim. Yani seçilen şarkılar çok yerindeydi ama "Bee Gees" ve "Alvin and the Chipmunks" karışımı sesleri, komik koreografileriyle dizinin bütün karizmasını yere indirdiler. Sonrasın bütün kadro sahneye çıkmamış olsa rezi bir an olacaktı. Ki o manzarayı gördüğümde de artık diziye ödül vermeseler de olur diye geçirdim içinden. Daha önceleri biten dizilere yapılan montajlara tanık oldum ama tek diziye bunca uzun süreli ve tüm salonun ayakta alkışladığı bir anı ben hatırlamıyorum. Olağanüstüydü. TV'ye efsane biçimde kalite getiren dizi efsane biçimde gitti.
Anlayacağınız gibi en iyi diziden ölesiye memnunum. :)
Bu arada daha önce de söylemiş olmam lazım ama buraya da yazayım. "The Sopranos" dün gece bir tarih yazdı. Son sezonuyla en iyi dizi ödülü kazanan ilk drama ünvanına sahip oldu.
30 Rock'ı da izlemek lazım biliyorum ama bir türlü fırsat olmadı...
Son olarak... kaçıranlar için "The Sopranos" tribute...
Monday, September 10, 2007
Creative Arts...
Emmy ödülleri fazla kalabalık olduğu için "Konuk Oyuncular" ve "Teknik Kategoriler" ana ödüllerin dağıtılmasından önce veriliyor. Zilyonlarca ödülü buraya kopyalamayacağım. Ama bence önemli olan diziler bu gecede hangi ödülleri almış bir bakalım.
En iyi Animasyon (1 saatten az süreli)
South Park - Make Love, Not Warcraft
Bu kategori hep bu şekilde "Simpsons" ve "South Park" arasında gidip gelecek sanırım. Biraz daha renk lazım. :)
Sanat Yönetmenliği (Çok kameralı)
How I Met Your Mother
Bu dizinin sonunda bu sene biraz daha tanınıyor olmasına seviniyorum. Umarım seneye daha başarılı bir grafik çizer.
Sanat Yönetmenliği (Tek kameralı)
Rome
Şaşırtıcı değil, ama Studio 60'nin hakkı yendi.
Casting (Komedi)
Ugly Betty
Casting (Drama)
Friday Night Lights
FNL'i sadece 2 adaylıkta bıraktıktan sonra bu kategoride ödül vereceklerini hiç beklemezdim. Lutfetmişler.. :P
Kostüm
The Tudors - Episode 103
Önemli bir kategori değil ama dizinin cnbc-e ve e2'de başlayacağınını reklamını yapayım dedim.
Yönetmen (Nonfiction)
Spike Lee, When The Levees Broke: A Requiem In Four Acts
NTV göstermiş sanırım bizde de ben kaçırdım. Bulmak lazım, izlemek lazım.
Konuk Erkek Oyuncu (Komedi)
Stanley Tucci, Monk
Monk'u hiç izlemişliğim yok ama Tucci favoriler arasındaydı...
Konuk Erkek Oyuncu (Drama)
John Goodman, Studio 60 On The Sunset Strip
enfes bir performanstı hakedene gitti.
Konuk Kadın Oyuncu (Komedi)
Elaine Stritch, 30 Rock
Bunu izlemedim ama Laurie Metcalf, Desperate Housewives'da mükemmel değil miydi?
Konuk Kadın Oyuncu (Komedi)
Leslie Caron, Law & Order: Special Victims Unit
Jenerik Tasarımı
Dexter
(nasıl haketmez yani :) )
Orjinal Jenerik Müziği
The Tudors
Buyrunuz bir başka başarılı jenerik size...
En iyi Kurgu (Tek Kamera - Draama)
Dexter (Dexter)
En iyi Reality Program
Kathy Griffin: My Life On The D-List
(Bu çok övülüyor)
Asıl büyük ödüller bu pazar dağıtılıyor...
En iyi Animasyon (1 saatten az süreli)
South Park - Make Love, Not Warcraft
Bu kategori hep bu şekilde "Simpsons" ve "South Park" arasında gidip gelecek sanırım. Biraz daha renk lazım. :)
Sanat Yönetmenliği (Çok kameralı)
How I Met Your Mother
Bu dizinin sonunda bu sene biraz daha tanınıyor olmasına seviniyorum. Umarım seneye daha başarılı bir grafik çizer.
Sanat Yönetmenliği (Tek kameralı)
Rome
Şaşırtıcı değil, ama Studio 60'nin hakkı yendi.
Casting (Komedi)
Ugly Betty
Casting (Drama)
Friday Night Lights
FNL'i sadece 2 adaylıkta bıraktıktan sonra bu kategoride ödül vereceklerini hiç beklemezdim. Lutfetmişler.. :P
Kostüm
The Tudors - Episode 103
Önemli bir kategori değil ama dizinin cnbc-e ve e2'de başlayacağınını reklamını yapayım dedim.
Yönetmen (Nonfiction)
Spike Lee, When The Levees Broke: A Requiem In Four Acts
NTV göstermiş sanırım bizde de ben kaçırdım. Bulmak lazım, izlemek lazım.
Konuk Erkek Oyuncu (Komedi)
Stanley Tucci, Monk
Monk'u hiç izlemişliğim yok ama Tucci favoriler arasındaydı...
Konuk Erkek Oyuncu (Drama)
John Goodman, Studio 60 On The Sunset Strip
enfes bir performanstı hakedene gitti.
Konuk Kadın Oyuncu (Komedi)
Elaine Stritch, 30 Rock
Bunu izlemedim ama Laurie Metcalf, Desperate Housewives'da mükemmel değil miydi?
Konuk Kadın Oyuncu (Komedi)
Leslie Caron, Law & Order: Special Victims Unit
Jenerik Tasarımı
Dexter
(nasıl haketmez yani :) )
Orjinal Jenerik Müziği
The Tudors
Buyrunuz bir başka başarılı jenerik size...
En iyi Kurgu (Tek Kamera - Draama)
Dexter (Dexter)
En iyi Reality Program
Kathy Griffin: My Life On The D-List
(Bu çok övülüyor)
Asıl büyük ödüller bu pazar dağıtılıyor...
Wednesday, September 05, 2007
Harry Potter da biter!
Rezillik ötesi bir performansla nihayet dün gece "Harry Potter and the Deathly Hallows"u bitirdim. Şimdiye kadar en fazla 3-4 günde bitirdiğim serinin diğer kitaplarının yanında gerçekten de rezillik kabul ediyorum. Ki kitabı da çıktığı gün almıştım. Neyse... hadi yoğunluk, yorgunluk gibi mazeretlerim de var ama sanırım bilinçaltımda da sürekli bitmesini istemiyormuşum. Bugün bitince "eee peki ya şimdi?" durumlarına girdim..
Kitap genel anlamda elbette hoşuma gitti. Ancak bu kitapta fazla tekrar olduğunu düşündüğüm şeyler vardı. Bunların başında da özellikle yarısına kadar geçen durgun dönem geliyor. Harry'nin Dumbledore hakkındaki düşünceleri ve Voldemort'la kurduğu bağlantılarda sürekli sürekli tekrarlar vardı. Rowling betimlemeler konusunda çok usta ve kesinlikle aksiyonlu kısımları çok iyi yazıyor ama demek ki durgunluk ona yaramıyormuş. Kitapla ilgili bir başka şikayetim ise yine süreç içinde başa gelen belaların çok çabuk ve gayet naif bir "dışardan yardım geldi" havasında çözülmesi. Bu bir yerden sonra işi ciddiye almamızı da önlüyordu. Yani kitap bizi yapması gereken yerlerde umutsuzluğa sürükleyemiyor.
Sonlara doğru "Prince's Tale"de verilen twistler ise çok hoşuma gitti. Horcrux davasının bu şekilde olacağını düşünmüyordum açıkçası ve gayet hoşuma gitti. "King's Cross"ta ise herşeyi açıklamasından pek memnun kalmadım. Keşke bazı yerler gizli saklı kalsaydı. Şimdilik budur. İşin film kısmını düşünmek bile istemiyorum. Senariste şimdiden kolay gelsin. Zor bir uyarlama olacak bu.
5. filme gelince...
"Order of the Phoenix"e gelince... Filmden nefret edenlerden değilim, ama kesinlikle üçüncü ve dördüncü filmlerde yakalanan çıtayı aşağıya çektiğini düşünüyorum. Evet kitap oldukça kalabalıktı ama o kadar dağınık da değildi. Dolayısıyla bunu basit bir aksiyon filminden öte daha derinlikli uyarlayabilirlerdi. Diğer yandan ben filmin mizansenlerini ve oyunculuklarını da genel olarak iyi bulmadım. Bu aşamada şikayet noktamız elbette yönetmenin ta kendisi. "David Yates, TV yönetmeni ama" gibi bir savunmayı ya da bahaneyi de yanlış buluyorum. Bu adamın "Girl in the Cafe"sini seyretmiştim. Filmin sorunu senaryoydu ve mizansenler ve oyunculuk filmi kurtarıyordu. Demek ki adam isteyince güzeli yapıyor.
Sonuçta film ne gereken karamsarlığı ne bunalımı ne de isyan duygusunu yeterince verebiliyordu.
Bu arada oyunculuğu beğenmediğimi söylemişim. Elbette Imelda Staunton'ı ayrı tutuyorum. MÜKEMMMELdi
Kitap genel anlamda elbette hoşuma gitti. Ancak bu kitapta fazla tekrar olduğunu düşündüğüm şeyler vardı. Bunların başında da özellikle yarısına kadar geçen durgun dönem geliyor. Harry'nin Dumbledore hakkındaki düşünceleri ve Voldemort'la kurduğu bağlantılarda sürekli sürekli tekrarlar vardı. Rowling betimlemeler konusunda çok usta ve kesinlikle aksiyonlu kısımları çok iyi yazıyor ama demek ki durgunluk ona yaramıyormuş. Kitapla ilgili bir başka şikayetim ise yine süreç içinde başa gelen belaların çok çabuk ve gayet naif bir "dışardan yardım geldi" havasında çözülmesi. Bu bir yerden sonra işi ciddiye almamızı da önlüyordu. Yani kitap bizi yapması gereken yerlerde umutsuzluğa sürükleyemiyor.
Sonlara doğru "Prince's Tale"de verilen twistler ise çok hoşuma gitti. Horcrux davasının bu şekilde olacağını düşünmüyordum açıkçası ve gayet hoşuma gitti. "King's Cross"ta ise herşeyi açıklamasından pek memnun kalmadım. Keşke bazı yerler gizli saklı kalsaydı. Şimdilik budur. İşin film kısmını düşünmek bile istemiyorum. Senariste şimdiden kolay gelsin. Zor bir uyarlama olacak bu.
5. filme gelince...
"Order of the Phoenix"e gelince... Filmden nefret edenlerden değilim, ama kesinlikle üçüncü ve dördüncü filmlerde yakalanan çıtayı aşağıya çektiğini düşünüyorum. Evet kitap oldukça kalabalıktı ama o kadar dağınık da değildi. Dolayısıyla bunu basit bir aksiyon filminden öte daha derinlikli uyarlayabilirlerdi. Diğer yandan ben filmin mizansenlerini ve oyunculuklarını da genel olarak iyi bulmadım. Bu aşamada şikayet noktamız elbette yönetmenin ta kendisi. "David Yates, TV yönetmeni ama" gibi bir savunmayı ya da bahaneyi de yanlış buluyorum. Bu adamın "Girl in the Cafe"sini seyretmiştim. Filmin sorunu senaryoydu ve mizansenler ve oyunculuk filmi kurtarıyordu. Demek ki adam isteyince güzeli yapıyor.
Sonuçta film ne gereken karamsarlığı ne bunalımı ne de isyan duygusunu yeterince verebiliyordu.
Bu arada oyunculuğu beğenmediğimi söylemişim. Elbette Imelda Staunton'ı ayrı tutuyorum. MÜKEMMMELdi
Saturday, September 01, 2007
Geri döner gibiyim...
Yani aslında Eylül sonunu da kastetmiş olabilirdim :P Sözümüzde duralım madem.. :) :p Bu sene özellikle Oscar muhabbetleri açısından bazı değişiklikler olacak. Kesinleştikten sonra burada da haber veririm ama zaten daha vaktimiz var.
Blog geri dönüyor ama bu aralar yine o kadar dolu dolu yazamayabilirim. Çünkü şu sıralar yoğun bir çalışma temposu devam ediyor. Bilmeyenler için söyleyeyim; Sezen Aksu'nun şarkıları üzerinden öyküsünü anlatan "O Kadın" adlı filmde çalışıyorum ve Eylül ortasına kadar da çekimlerimiz devam ediyor. Maalesef burada setten exclusive ayrıntılar veremeyeceğim, çünkü işimi seviyorum ve kovulmak işime gelmez. :) Ayrıca Aralık'ta vizyona girince de benden olumlu ya da olumsuz herhangi bir yorum beklemeyin filmle ilgili.
Evet resmi olarak geri dönmüş bulunmaktayım. Önümüzdeki haftalarda özellikle Emmy ödülleri'yle ilgili (fırsat buldukça takip etmeye çalışıyorum) yorum ve haberleri buradan okuyabilirsiniz. Şimdilik açılışı bir kliple yapalım. Maksat nostalji.. :)
Bugün youtube'da karşılaştım bu videoya... 90'ların ortaları olması lazım. Klibi izleyince bazı gerçekleri de hatırlamış oldum.
1- Ayşegül Aldinç gibi seksisi şu müzik piyasasına gelmedi ve gelmeyecek galiba.
2- Mustafa Altıoklar, film veya dizileri bırakıp klip çekmeye devam etse daha hayırlı olabilirmiş.
3- Fikret Kuşkan'ın saçları varmış.
4- Bir video klibe iç çamaşırı firması sponsor olduysa orada cesur sahneler beklemeliyiz. (Bu klip şimdi yayınlansa tuvalet sahnesi kesilir miydi acaba?)
Yine de hoş şarkı ya...
Blog geri dönüyor ama bu aralar yine o kadar dolu dolu yazamayabilirim. Çünkü şu sıralar yoğun bir çalışma temposu devam ediyor. Bilmeyenler için söyleyeyim; Sezen Aksu'nun şarkıları üzerinden öyküsünü anlatan "O Kadın" adlı filmde çalışıyorum ve Eylül ortasına kadar da çekimlerimiz devam ediyor. Maalesef burada setten exclusive ayrıntılar veremeyeceğim, çünkü işimi seviyorum ve kovulmak işime gelmez. :) Ayrıca Aralık'ta vizyona girince de benden olumlu ya da olumsuz herhangi bir yorum beklemeyin filmle ilgili.
Evet resmi olarak geri dönmüş bulunmaktayım. Önümüzdeki haftalarda özellikle Emmy ödülleri'yle ilgili (fırsat buldukça takip etmeye çalışıyorum) yorum ve haberleri buradan okuyabilirsiniz. Şimdilik açılışı bir kliple yapalım. Maksat nostalji.. :)
Bugün youtube'da karşılaştım bu videoya... 90'ların ortaları olması lazım. Klibi izleyince bazı gerçekleri de hatırlamış oldum.
1- Ayşegül Aldinç gibi seksisi şu müzik piyasasına gelmedi ve gelmeyecek galiba.
2- Mustafa Altıoklar, film veya dizileri bırakıp klip çekmeye devam etse daha hayırlı olabilirmiş.
3- Fikret Kuşkan'ın saçları varmış.
4- Bir video klibe iç çamaşırı firması sponsor olduysa orada cesur sahneler beklemeliyiz. (Bu klip şimdi yayınlansa tuvalet sahnesi kesilir miydi acaba?)
Yine de hoş şarkı ya...
Subscribe to:
Posts (Atom)