Rezillik ötesi bir performansla nihayet dün gece "Harry Potter and the Deathly Hallows"u bitirdim. Şimdiye kadar en fazla 3-4 günde bitirdiğim serinin diğer kitaplarının yanında gerçekten de rezillik kabul ediyorum. Ki kitabı da çıktığı gün almıştım. Neyse... hadi yoğunluk, yorgunluk gibi mazeretlerim de var ama sanırım bilinçaltımda da sürekli bitmesini istemiyormuşum. Bugün bitince "eee peki ya şimdi?" durumlarına girdim..
Kitap genel anlamda elbette hoşuma gitti. Ancak bu kitapta fazla tekrar olduğunu düşündüğüm şeyler vardı. Bunların başında da özellikle yarısına kadar geçen durgun dönem geliyor. Harry'nin Dumbledore hakkındaki düşünceleri ve Voldemort'la kurduğu bağlantılarda sürekli sürekli tekrarlar vardı. Rowling betimlemeler konusunda çok usta ve kesinlikle aksiyonlu kısımları çok iyi yazıyor ama demek ki durgunluk ona yaramıyormuş. Kitapla ilgili bir başka şikayetim ise yine süreç içinde başa gelen belaların çok çabuk ve gayet naif bir "dışardan yardım geldi" havasında çözülmesi. Bu bir yerden sonra işi ciddiye almamızı da önlüyordu. Yani kitap bizi yapması gereken yerlerde umutsuzluğa sürükleyemiyor.
Sonlara doğru "Prince's Tale"de verilen twistler ise çok hoşuma gitti. Horcrux davasının bu şekilde olacağını düşünmüyordum açıkçası ve gayet hoşuma gitti. "King's Cross"ta ise herşeyi açıklamasından pek memnun kalmadım. Keşke bazı yerler gizli saklı kalsaydı. Şimdilik budur. İşin film kısmını düşünmek bile istemiyorum. Senariste şimdiden kolay gelsin. Zor bir uyarlama olacak bu.
5. filme gelince...
"Order of the Phoenix"e gelince... Filmden nefret edenlerden değilim, ama kesinlikle üçüncü ve dördüncü filmlerde yakalanan çıtayı aşağıya çektiğini düşünüyorum. Evet kitap oldukça kalabalıktı ama o kadar dağınık da değildi. Dolayısıyla bunu basit bir aksiyon filminden öte daha derinlikli uyarlayabilirlerdi. Diğer yandan ben filmin mizansenlerini ve oyunculuklarını da genel olarak iyi bulmadım. Bu aşamada şikayet noktamız elbette yönetmenin ta kendisi. "David Yates, TV yönetmeni ama" gibi bir savunmayı ya da bahaneyi de yanlış buluyorum. Bu adamın "Girl in the Cafe"sini seyretmiştim. Filmin sorunu senaryoydu ve mizansenler ve oyunculuk filmi kurtarıyordu. Demek ki adam isteyince güzeli yapıyor.
Sonuçta film ne gereken karamsarlığı ne bunalımı ne de isyan duygusunu yeterince verebiliyordu.
Bu arada oyunculuğu beğenmediğimi söylemişim. Elbette Imelda Staunton'ı ayrı tutuyorum. MÜKEMMMELdi
No comments:
Post a Comment